10 Aralık 2014 Çarşamba

STRASBOURG TARİH MÜZESİ

Bir salı günü gidip kapısından döndüğüm Alzas müzesi yerine girişe astıkları nota uyarak tam karşısındaki tarih müzesine girdim. Giriş ücreti diğer tüm Strasbourg müzeler birliğine bağlı olanlar gibi 6.5 Euro. Elime tutuşturdukları elektronik rehberimle tarih yolculuğuma başladım. Müze gelmişi geçmişi ustalıkla anlatılan Strasbourgu ve bölgeyi anlamak için seçilecek en iyi yol. Günlük yaşamdan askeri yaşama, tarihin derinliklerinden bu güne ne var ne yok ortaya dökülmüş. Şehrin Roma imparatorluğunun özgür bir şehri olmasından kraliyet şehrine dönüşmesi, Almanya ve Fransa arasında bir onun bir bunun eline geçerek tenis topuna dönmesi, bölgede demokrasi hareketlerinin çığlıklarının atıldığı ilk noktalardan olması ve nazi işgalinde yaşananlardan bugüne herşey ama herşey gerek arkeolojik buluntular gerek dokümanlar ve kullanılan eşyalar,
 
gerekse gravürler ve fotoğraflarla milat öncesinden bugüne kronolojik olarak olanca açıklığıyla ortaya serilmiş. Müzenin mutlaka görülmesi gerekenlerden biri olduğunu iddia ediyorum.
 İlk girdiğim  salonda; arazinin büyük bölümünün bataklık olması nedeniyle katedralin bulunduğu alan da dahil olmak üzere şehrin bir kısmının bataklık üzerine, derinlere çakılı ucu demir kaplı kazıklar üzerine kurulduğunu öğreniyorum. Bu salonda aldığım bir diğer bilgiye göre piskopos eskilerde sadece ruhani lider değil hem de politik öndermiş. Önderliği zaman zaman askıya alınmış hatta uzunca bir süre şehre girişi yasaklanan piskopos 18. yüzyılda tekrar şehre kabul edilmiş. Roma imparatorluğunun özgür şehri tanımlamasıyla istisnai durumuna işaret edilen şehir zamanın şartlarına göre gerçekten hayli özgür bir şehirmiş. Öyle ki vergi vermek, askerlik yapmak gibi zorunluluklardan muaf olmanın dışında üzerinde kullanılan nane sembolüyle Fransız parasından ayrılan kendi parasını basıyormuş. 1770'de evlenip Versay'a gitmek üzere yola çıkan Avusturyalı Marie Antoinette imparatoriçe olmasına dört yıl kala kendi yerel giysilerini çıkarıp Fransız kıyafetlerini burada giyinmiş.

Müzede Fransız el sanatlarından mobilyacılık, ferforje ve ünlü beyaz-altın Fransız porselenlerinden örnekler, 

geleneksel giysiler gibi eşyaları görüyoruz. Tüketim yasasına göre kadınlar sadece siyah giyebilirmiş. Kraliyet ailesinin Paris modasını benimsemesine rağmen kadınlar 1740'a kadar siyah giymeyi sürdürmüşler. Deterjan yok tabi. Ne yapsın zavallı kadınlar. Beyaz mı giysinler? Kapkara kıyafetlerin içinde eminim ruhları kararıyordu ama aynı ruhlar açık renk giyince de nasıl temizlenecek diye kararıyor olmalı. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık hesabı. 

Etnografik eşyaların sergilendiği bölümde kapların yapıldığı materyalleri anlayabilmek için elimizi sokup dokunabileceğimiz bir vitrin oluşturulmuş. Bu eşyaların yapıldığı dönemle yaşımızın hiç bir ilgisi olmamasına rağmen Anadolu'da yaşamanın verdiği bir avantajla çok iyi bildiğimiz bildiğimiz bu kaplara dokunmaya ihtiyacımız yok elbette ama genç kuşak ve belki çocuklar için iyi bir uygulama diye düşünülebilir. Düşündüm.!

Bölgede, belki de ülkede ölçü birimleri şehirden şehire değişebiliyormuş. Bu nedenle kullanılan kaplar, ölçü aletleri vs. nin üzerinde insanların aldanmaması için hangi bölgeye ait olduğunu belirten, kabartma logo basılı. Her türlü araç güvenlik bakımından plaka kullanmak zorundaymış.

Strasbourgun kızımın mahallesini de içine alan büyük bölümünün bağ bahçe olduğu günleri anlatan, bir çok kişinin bildiği dört mevsim tablolarını görünce gurbette hemşehrimi görmüş gibi sevindim.
1349’da şehirde yaşayan uşaklar, Yahudiler ve yoksullar burjuva statüsünden atılmış ve/veya katledilmişler. 1388’den sonra hayatta kalanların şehirde yaşamalarına izin verilmemiş. Yahudilerin yasal olarak tefecilik yapmalarına izin verilmiş, yapabilecekleri ticari faaliyetler sınırlanmış. Ancak bu işleri günün belli saatlerinde yapmak zorunda ve geceleri şehri terk etmek durumundaymışlar. Gutenberg ışık hızıyla dünyaya yayılan buluşu matbaayı bu şehirde geliştirdikten sonra döndüğü doğum yeri Mainzde ilk basımı gerçekleştirmiş. Ardından düzinelerce matbaanın açılmasıyla ağırlıkla din kitapları, demokrasi duyurusu yapan kitapçıklar ve klasikler olmak üzere çok sayıda kitap basılmış.  Matbaacılığı kutlamak adına her yıl hem Mainzde hem Strasbourgda festivaller yapılıyormuş. 

Kahirede bir suikaste kurban giden(Orada ne işi varmış acaba? Hunlar örnek olmuş bunlara. Sen kalk taaa Orta Asyanın derinliklerinden at sırtında ya da yaya binlerce kilometre yol yap, kavimler göçü kavramı oluştur. Ah Ah!!) Fransız devriminin generali Klebere büyük bir bölüm ayrılmış. Ölümünden sonra mezarının cumhuriyetçiliğin sembolüne dönüşeceğinden korkan Napolyon onu Marsilya civarındaki bir adaya defnettirmiş. Napolyon kim ki! Fransızlar 19. yüzyılda Kleberi adadan alıp  doğum yeri Strasbourgda, Kleber meydanındaki heykelinin altına defnetmişler. Kalbi ise Pariste imiş. 
Bir söylentiye göre Kleber'e ait olduğu savıyla sergilenen eşyaların bir kısmı  gerçekte kullandıkları, bir diğer söylentiye göre ölümünden sonra yapılanlar. Doğrusu mu????
Müzenin en üst katındaki koca salonda Strasbourg maketini inceleme olanağı bulurken karşıma çıkan hologramla neşelendim. Hologramdaki amca bir yandan şehri nasıl planladığını bir yandan da eğlenceli bir dille kendisini çekemeyenlerin yoluna nasıl taş koyduklarını  anlatıyordu.
Geldik savaş yıllarına: Otuz yıl savaşları, 14. Louis'in bölgeyi Fransaya ilhakı gibi konular ayrıntısıyla işlenmiş. I.Dünya savaşında Alzaslıların erkek nüfusunun %40'ı Fransız oldukları için cepheye sürülmüş. Fransızlar ölebilir Almanlar ölmesin. 
II. Dünya savaşının ilan edilmesiyle birkaç saat içinde şehir neredeyse tamamen boşaltılmış. Daha sonra şehre dönmesine izin verilenler şık giysiler, güleç yüzler ve ellerinde propoganda amaçlı nazi bayrakları ile dönmüşler.
 
Gençler hitlerin  ya partisine katılmak ya da askeri olmak durumunda bırakılmış. Savaşı kaybeden hitlerin Strasbourg ve Kehl arasında yapmayı planladığı Yukarı Ren bölgesi yönetim merkezi hayalleri suya düşmüş. 
İşgalde yaygın kullanıma sahip afişin yerine bu kez nazilerden kurtuluş afişleri ortalıkta dolaşmaya başlamış. (İlk afişin anlaşılamadığına dair dönüt alınca açıklama yapma gereği duydum. Dikkat ederseniz Horoz-Fransanın simgesi-Fransız bayrağı renklerinde ve Fr. asker şapkası ile Fr. yazılı dokümanlar süpürülüp atılıyor. İkinci afişte süpürgenin sapı Fr bayrağı renklerinde ve katedralde Fr. bayrağı dalgalanıyor. Yerdeki nazi işaretleri ve Almanca yazılı dokümanlar ve yolunmuş tavuk açıkça görülüyor.) Kötü günleri; geleceğimize ışık tutması, insanlığımızı unutturmaması için göz önünde tutmalı. 

1922'de genç çiftlerin çocuk yapmasını teşvik için standardize ettikleri bahçeli evlerin maketleri amacından hoşlanmayınca içimi kararttı. 

Çıkışta müzede gördüklerimizden seçilen örnekler üzerine dilediğim mesajı yazıp istediğim yere gönderebileceğimi belirten panoya mesajımı yazdım ama posta idaresi hoşlanmamış olmalı ki hala gelmedi. Ben de kendi kendime çektiğim bu fotoyla teselli oluyorum.

Galiba müzeyi anlatmak yerine orada aldığım tarih dersini anlattım. İdare edin ne yapayım müzeyi ancak bu şekilde yazabildim. İki saatimi geçirdiğim müzede ilgi gösterilecek o kadar çok şey vardı ki Yeşne anahtarsız kalmasaydı yarısından sonra hızla dolaşmak zorunda kalmaz bir iki saat daha geçirirdim.  

Strasbourgda bir çok müze var. Ben kuruluş amaçlarını gözeterek Alzas ve Tarih müzelerini seçmekle isabetli karar verdiğimi düşünüyorum. Bir dahaki gidişime Rohan müzesini gezmeyi düşünüyorum. Gidersem haberiniz olur.

1 yorum: