10 Aralık 2014 Çarşamba

ALSACE MÜZESİ
Alsace(Alzas)müzesinin önünden her gelip geçtiğimde girsem görsem der ve ertelerdim. Bu kez Strasbourg'un taşını toprağını neredeyse ezberlediğim için eksik kalan kısmını tamamlamaya, görmeye kararlıyım. Anne kapıdan çıkınca çocuk bacadan kaçarmış hesabı salı günü Yeşne okula gidince ben Alzas müzesi için çıktım. Meğer bu müze salı günleri kapalı, diğer tüm müzelerin aksine pazartesi günü açık olurmuş. Kapısına madem geldiniz bari sizi tarih müzesinde ağırlayalım babında bir not buldum. Hava soğuk buzzzz ne yapayım tam karşısındaki tarih müzesine gireyim. Hem biraz ısınırım. 
Sağda solda dolaşırken topladığım kimi Fransızca kimi İngilizce broşürleri eve taşır incelerim.  Fransızca olanların birinde Alzas müzesinin Çarşamba günleri akşam 18 ile 20 arası ücretsiz olduğunu öğrendim. Elbetteki Yeşne'nin sayesinde. Oley oley oleeeyyy altıbuçuk Euroyu kurtardım. Burada tüm müzelerde giriş bedeli aynı;yetişkinler 6.5, çocuklar 3.5 Euro karşılığı.

Müze binası dışarıdan bakışla sıradan bir Alzas evi amaaa sıradan mı asla! Bina adeta bir karamela sepeti. Bir kaç bina avlu ve merdivenlerle birbirine bağlanıp bir bütün olmuş. 

Kendisi, merdiveni her şeyi geleneksel Alzas mimarisi ve malzemesiyle yapılmış, siyah ya da zamanla siyahlaşmış ahşaptan yapılı tavan ve taban döşemesi ve merdivenleriyle harika bir kapalı alan. Dışarıdan sıradan görünen binayla hiç mi hiç ilgisi yok. Sırf binayı görmek, koridorlarında dolaşmak, merdivenlerinden inip çıkmak için bile verilir 6.5 euro. 
Müze demirbaşlarını ve hangi salonda hangi temanın kullanıldığını anlayabilmek için girişte verip çıkışta teslim aldıkları kocaman kitapçıklar elinizde dolaşıyorsunuz. Aslında kitapçığa gerek yok her salona girdiğinizde nedir ne değildir hemen anlaşılıyor. Zaten kitapçık elde dolaştırmak için büyük ve ağır.

Salonlara gidilen kapıyı usulca açtııım ve akşam saatlerinde ücretiz olduğunu kimsecikler doğru dürüst bilmediği için sessiz sakin müzenin içine süzüldüm. 

Müze öylesine sessiz, öylesine ıssız öylesine kara ahşap ki doğrusu görevliler bile bir parça korkuyordur akşam günlerinde. Siz korkmayın rahat rahat gezin. Her bir ayrıntıyı birini rahatsız edicem kaygısı gütmeden inceleyin. Ohhh ne rahat!
 Alzaslı aileler tıpkı bizlerdeki çeyiz geleneği gibi kızları evlendiğinde yatağı, gardrobu ve sandığını hemen sipariş eder, eşyalarını özel olarak yaptırır(zaten o dönemde başka çözüm yoktu ki), eşyalar el marifetiyle boyanır, işlenirken  kenarına, köşesine gelinin adı mutlaka nakşedilirmiş.
Önce yemeklerin yapıldığı tipik Alzas mutfağında ocak, evin ısınma sistemi ve sistem yardımıyla kışlık et saklama yöntemi olan tütsülemeyi anlatan bölümü görüyoruz. 


Bu bölümde Alzas toprak kapları ve sofra takımları da sergileniyor. Üst katlardan birinde bölgenin ünlü keklerinin pişirildiği kendileri de ünlü kek kalıplarının sergilendiğini görüyoruz. Bir yerde geleneksel domuz kesme festivaline ait afiş var ama itiraf edeyim ne amaçla yapıldığını bilmiyorum.

Oyuncaklar, bölgenin dini ve etnik yapısı ile ilgili bölümler,

geleneksel restoran canlandırması,
koca koca Alzas kadın şapkaları 

ve elbiseleri,
ve daha bir çok ilgi çekici tema üzerinden yapılan, sıkıcı olmaya izin vermeyecek çoklukta seçilen parçalarla sunumu örnek bir müze anlayışı olarak değerlendirdim. Üçüncü katta duvara asılı çok sayıda, çok değişik yüz ifadesine sahip masklar hasat yapıldıktan sonra elde edilen unun bir kısmını ağızlarından geçirip kötü ruhların kovulması, bereketin kaçmaması içinmiş. 
En alt katta şarap mahzeni ve şarap üretiminde kullanılan koca pres ile dev şarap fıçılarını görüyoruz. Duvarlarda o döneme ait masklar, silahlar, ve süslü fıçı kapakları görücüye çıkmış.

Yan koridora geçince interaktif sunumların yapıldığı bir salona giriliyor. Standart olmamakla beraber zaman zaman çeşitli vesilelerle yapılan bir uygulamaymış. Noel sebebiyle yapılanda noel kurabiyeleri teması işlenen sunumdan hiç bir şey anlamadım. Gayet lüzumsuzdu. Sakın ola ki bundan kurabiyelerle ilgili olumsuz bir şey gelmesin aklınıza. Kurabiyeler yeme de yanında yat cinsinden. Her daim yiyebilirim.
Buradan çıkışta müzenin geçmişinden kostümlerin tanıtıldığı uzuuuun bir pano mevcut.

Artık güle güle noktasındayız. Burada duvara asılı bir tabelada;Müzenin 1902 yılında Dr. Pierre Bucher, Leon Dollinger ve Dr. Ferdinand Dollinger tarafından kurulduğu ve 1918 yılında Strabourg müzeler topluluğuna katıldığı yazılı. Müzeyi tekrar görmek isterseniz ara kapıdan geçip bir tur daha atmanız mümkün.
 Tarih Müzesinde buluşmak üzere
Bunu okuduysanız belki Strasbourgu da okumak istersiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder