10 Aralık 2014 Çarşamba

YİNE YENİ YENİDEN STRASBOURG
Geleneksel Strasbourg ziyaretlerinden birini gerçekleştirmek üzere sabahın kör karanlığında yola çıktık. Gaflet içinde biletimi(aslında gaflet falan değil ucuz bilet bulmuştum ondan) Pegasustan aldım. Pgs'nin mekanı malum Sabiha Gökçen havaalanı. Biz neredeyiz. Oooo çok uzakta; Çorluda.
 
 Sisli puslu bir Kasım sabahında Ziya beni tam istediğim gibi, ay yetiştim yok yetişemedim deyip strese girmeden geniş bir zaman dilimi bana kalacak şekilde havaalanına bıraktı. Bundan sonrası kredi kartımın sağladığı olanakla Lounge'da uçana kadar yeme-içme.  İkisaatkırkbeşdakikalık en arkadan bir ön sırada,  yanımdaki koltukta kimsecikler olmadığından keyifli geçen yolculuk Euroairport'ta son bulur. 
Önceki yazılarımda anlatmıştım. Bu havaalanı Fransa, İsviçre ve Almanya kavşağı sayılan Baselde. Havaalanının iki kapısı var. Birinden çıkınca Fransa ve bir saatten birazcık fazla sürelik otobüs seyahatiyle Almanya, diğerinden çıkınca İsviçre topraklarına ayak basıyorsunuz.
 İsviçre için sağ, Fransa ve Almanya için sol çıkış kapısını kullanmamız gerek.
Ben Fransa çıkışını kullanıp hemen kapının önündeki duraktan şöföre 2.5 euro ödeyerek bineceğim otobüsle sekiz dakikada Saint Louis istasyonuna gidicem.
 Havaalanında tanıştığım Çorlulu Reyhan Hanım ve eşi Erol Bey 21. evlilik yıldönümlerini kutlamak için küçük bir haftasonu gezisi için buradalar.
İstasyonda aldığımız tren biletini(21.40 euro) bu makinelerde onaylatmadan trene binersek gelen kontrolör cezayı hemen basıverir. Aman ha unutmayalım. Reyhan Hanım ve Erol Beyle aynı trene biniyoruz. Onlar Mulhouse'da inecek ben Strasbourga devam edicem. 
Bir saati geçeli bir kaç dakika olmuştu ki tren gara girdi. Yeşnecim beni karşıladı. Hemen sarmaştık, dolaştık. Gardaki Gospel korosunu benim için konser veriyor sandım ama değilmiş. Her şey yaklaşan noel içinmiş. Olsun ben yüreğime taş basar kaderime ağlarım.
Ben bu şehrin hayranıyım. Kışın geleceksem noel faaliyetlerini kaçırmamak için Kasım sonundan şaşmıyorum. Buraya ya Mayıs sonundan Eylül başına kadar geçen sürede ya da Kasım sonundan noel günü 24 Aralık'a kadar gelmeli. İlk gelişim bir Haziran başıydı, Beni bu havalar mahvetti dercesine şehir beni kendine hayran bıraktı. Üç yıldır Kasım sonunda geliyor, şehrin büyülü atmosferiyle kendimi zehirliyorum. Strasbourgun her bir noktası tarihten bir yaprak. Sokaklarında dolaştığımda kendimi bir tarih kitabının içinde dolaşıyor zannediyorum. Hayatımı burada geçirsem nasıl olur diye hayaller kuruyorum. Alsas'ın başkentinin tarihi büyük adası Ill nehrinin iki koluyla kuşatılmış. Evet yanlış okumadınız eski şehir bir nehrin kolları arasında kalan bir ada. Ill ve Ren nehirleri Avrupanın bu bölgesinde küçük adacıklar oluşturmuşlar. Tarihi ada bir çok noktadan köprülerle nehrin diğer yakasına bağlanmış. Bu bakımdan ulaşımda hiç bir sorun yok. Zaten adanın bir çok kısmına motorlu araç girmesine izin yok. Her yere yürüyorsunuz. Şehrin genel ulaşım kültürü yürüme, bisiklet ve tramvay üzerine kurulu. 
Noel'in başkenti Strasbourg
Yılın bu zamanında tüm şehir, özellikle Unesco mirasındaki en eski şehir(şehrin neredeyse tamamı eski şehir)bölgesi ışıklara beleniyor. Sokakta hayat tüm neşesiyle devam ediyor. Her yerlerden  gelen mis gibi sıcak şarap kokuları, cıvıl cıvıl insan kalabalığı sanki mutluluk orada bulunmakmış gibi..  
Gittiğim gün noel ağacının ışıklarının yakılacağı günmüş. Geçen yıl katılmıştık törene bu yıl uzak durduk. Avrupanın dört bir yanında gelen turistler ve yerli ahalinin hala doymamışları müthiş bir kalabalık oluşturuyor. Işık gösterisi cabası. O gün bir çok dükkan saat dokuza kadar açık oluyor. Açıkçası meydanlarda adım atılacak yer bulmak çok zor oluyor. Eve gidip biraz dinlenmek daha cazip geldi. Zaten yarın sabah erkenden yola çıkmak üzere Lyon tren biletimiz var. On gün kadar buradayım. Gider ağacı görür, noel çarşılarını dolaşır, şehrin havasını koklarım. Bir de bu kez görmeyi hep bir sonraki gelişe diyerek ertelediğim Alsas müzesini görmek istiyorum. 
 Sabah erkenden Lyon'a gittik. Güzel bir şehir ama diyerek belirteyim kesinlikle Strasbourgun eline su dökemez. Sosyal yaşamı gelişkin gibi görünen, caddeler boyu alışveriş yapabileceğiniz meydanlar ve mağazalarla dolu bir şehir. Lyon'u başka bir site için yazıcam. Sonra linkini eklerim okursunuz.
Gece geç saatte,  319 km/saat hızla seyahat ettiğimiz trenle eve döndük.
Kızım okula gidince ben de kendimi sokaklara atıyorum. Artık taşını toprağını ezberlediğim şehrin sokaklarında yürüyüş yapıyorum. Çok büyük olmayan şehrin neredeyse her yeri yürüyüş mesafesinde. Republic meydanında yeni açılan Ulusal kütüphaneye gireyim dedim. Giriş için öğrenci kartı vs. bi şeyler lazımmış. Ben de sadece tuvalete girip çıktım. İşte kütüphanenin merdivenleri.
Bu da kendisi. Yanındaki ise tiyatro binası. Ferhan Şensoy'un eğitim alıp sahneye çıktığı tiyatro binası.
Buradan on dakikalık yürüyüşle sinagog
 ve bir on dakika daha sonra 
İnsan hakları mahkemesi, Avrupa Konseyi, Avrupa parlamentosundayım. 
Hepsine merkezden birbuçuk kilometrelik bir yürüyüşle gidilebiliyor. 
Ne var ne yok diye mahkeme civarına kadar geldim. Mahkeme ile sıkıntısı olan insanlar gelip burada çadır kuruyor, duvarlara afiş asıyorlar. Hatta kapının dibine eşyalarını bırakıp gidenler var. Kimse çıkıp da allah aşkına al git eşyanı yassah hemşerim demiyor mu bunlara.? (!)
Dönüşte üniversitenin önünden geçip doooğru eve. 
 Doğrusu kızımın sayesinde Avrupanın göbeğinde evimiz var. Bu duruma bayılıyorum.Evimizin caddesinden bir köşe.
Çarşamba günleri evin önünda kurulan minik pazara çiftçi kendi yetiştirdiği ürünü getirip satıyor. Küçücük pazarda sebzesi, meyvesi, pişmiş yemeği, peyniri, keki vs. herşey var. Yalnız acele edin burada pazarlar öğleye kadar. Şöööyle bir çarşıya gidip dönerken alışveriş yaparım derseniz döndüğünüzde temizlik saatine denk gelirsiniz.
Yarın market alışverişi için küçük Alman kasabası Kehl'e gidiyoruz. Önce beş altı dakikalık bir otobüs ya da tramvay yolculuğu sonra bir başka otobüsle yirmi dakika kadar sonra sınır geçtiğimizi anlayamadan geldiiikk. Burada en çok sevdiğim; alışveriş merkezinin içindeki self servis asya restoranı ve Kehl turizm ofisinin ikramı şahane çukulatalardan yemek. Bunları çıkarın Kehlden ne kalır geriye:Kel.
Kehlden dönüşte geçtiğimiz otobüs duraklarından birine dikkat!
Nehir kenarındaki Alsas evlerinden en solda olan üçü Alsas müzesi;hani her defasında görmeyi ertelediğim. Bu defa gördüm ve bayıldım. Onu bir başka yazıda anlatıcam.
Bu tarih müzesi. Onu da gezdim gördüm.
 Burası kanal boyundaki yoldan eve giderken.
Noel coşkusu; bunu da başka bir yazıda ayrıca anlatıcam. Aaa sabredin, sormayın öyle. 
O konuya gelmedik daha. İşte şimdi geldik. Haydi iyi okumalar.


 
Bu yıl 1000 yaşını kutlayan katedral.
 
Tramvaya binerken gördüğünüz makineden aldığınız bileti kırmızı ile çevrelediğim kısmında ya da sağda gördüğünüz gibi her durakta olan makinelere onaylatın aksi halde cıssss.!!!
 
Strasbourga ilk gidenlere kesinlikle öneririm, Batorama bot turlarına katılın. Botlar katedralin azıcık aşağısından kalkıyor, Eşsiz bir kanal, nehir turu yaptırıyor. Tur sırasında hem şehri tanıyor, hem AİHM ve Avrupa parlamentosunun önünden geçiyorsunuz. Tur sırasında  farklı su yükseltileri olan kanal bölümlerinin birinden diğerine geçerken açılıp kapanan kanal kapakları, suyun havuza dolması ya da boşalarak aynı seviyeye gelmesiyle botun hareket etmesi gibi eşsiz bir deneyim yaşarsınız. 
 Cumartesi geldi çattı. Yarın dönüş var. Kızımla anne-kız biraz dolaşıp bir yerde yemek yemek istedik. Cumartesi günü çıkmak hataymış. Noel diye Avrupanın her yerinden o kadar çok turist geliyorki otellerde yer bulmak olanaksızmış. Restoranlarda da öyle. Eski şehri boydan boya dolaştık boş masası olan bir restoran bulamadık. Ümitsizliğe kapılıp evde yemeye karar vermişken caddenin başına geldiğimizde gördüğümüz restoranı denemeye karar veriyoruz. 
Veee BİNGO!
 Canon restoranda bir kaç dakika beklemeli yer bulduk da neşemiz yerine geldi. Bira sever değilim ama aromatik Noel birası hoşuma gidiyor. Alsas yemekleri yağlı ve sosisli falan. En ünlü yemekleri yiyebileceğimi ve hatta deneyebileceğimi bile sanmadığım şukrut;bol yağlı etleri, sosisleri ile değil mideme gözüme bile hitap etmiyor. Biramızı içtik, yarı Alsas yarı Viyanalı yemeğimizi yedik. 


Strasbourg ve Vosges dağlarının eteklerinde kurulu şarap bağları ve şaraplarıyla ünlü masalsı Alzas köylerini merak ederseniz buyurunuz tıklayınız efendim.
Strasbourgu ise buradan okuyabilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder